Türkiye’deki pek çok ailenin kalbini parçalayan bir trajedi, 5 yaşındaki Melike’nin hayatını kaybetmesiyle gündeme geldi. Küçük Melike, babası ve üvey annesinin işkencesi sonucu hayatını kaybettikten sonra göle atılmıştı. Bu kan donduran olay, sosyal medyada büyük yankı uyandırmış ve toplumun vicdanında derin yaralar açmıştı. Melike’nin cinayet davası ile birlikte baba ve üvey anne, ilk kez hakim karşısına çıktı. Mahkemede yaşananlar, gözyaşlarını beraberinde getirdi ve Türkiye’nin en acı hatıralarından birini yeniden canlandırdı.
Melike’nin kaybolduğunun bildirilmesinin ardından, güvenlik güçleri küçük kızın bulunması için seferber oldu. Yapılan arama çalışmaları sonucunda, Melike’nin cansız bedenine bir gölde ulaşıldı. Olayın ardından yapılan otopsi, küçük kızın işkenceye tabi tutulduğunu ortaya koydu. Babası ve üvey annesinin durumu, cep telefonlarından yapılmış olan görüntüler ve ifadeleriyle netleşti. Sosyal medya kullanıcılarının ve aktivist grupların, bu olaya karşı gösterdiği tepki büyüktü. “Adalet istiyoruz” sloganlarıyla sokaklara dökülen topluluklar, çocuk hakları konusunda devletin daha etkin önlemler almasını talep ettiler. Melike’nin hayatı, sadece onun değil, tüm Türkiye’nin vicdanını yaralayan bir hikaye olarak anılmaya başlandı.
Mahkeme salonu, Melike’nin ailesinin takipçileriyle dolup taşarken, mahkeme başkanı sanıkların ruh hali ve cinayetle ilgili hazırlanan dosyaların önemini vurguladı. Baba ve üvey anne, hâkim karşısında ise soğukkanlı hallerini korumaya çalışsalar da gözlerindeki korku, tanık ifadeleriyle birleşerek durumu değiştiriyordu. Melike’nin annesi ve diğer aile bireyleri, gözyaşları içinde duruşmayı izleyerek adalet arayışlarını sürdürdü. Bu dava, Türkiye genelindeki çocuk istismarı vakalarına dikkat çekmek adına bir dönüm noktası da olma niteliği taşıyor. Birçok insan, Melike’nin başına gelenlerin tekrarlanmaması için toplumun daha duyarlı hale gelmesi gerektiğini savunuyor.
Bu davanın sonuçları, Türkiye’deki çocuk istismarına yönelik yasal düzenlemelerin ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. Birçok sivil toplum kuruluşu, çocukların yaşamlarını en iyi koşullarda sürdürebilmesi için yapılması gerekenlerin liste başına Melike gibi kurbanların yaşadığı travmaların önüne geçmeyi alıyor. Mahkeme süreci tamamlanana kadar, Melike’nin hikayesi, pek çok insan tarafından hafızalara kazınacak ve adalet arayışına dönüşecektir.
Melike’nin davası, sadece bir cinayet davası değil, aynı zamanda toplumun çocuklarına nasıl sahip çıktığının da bir göstergesi olmaktadır. Her bireyin, emperyalist düşüncelerle çocuk yaşta suistimallere son verilmesi için mücadele vermesi gerektiği gerçeği, bu davanın sonunda bir kez daha kendini hissettirecektir. Melike’nin kısa, ama etkileyici hikayesi, bir ilham kaynağı olmalı ve çocuk hakları savunucularının seslerini daha da yükseltmeleri adına bir motivasyon taşımalıdır.
Sonuç olarak, küçük Melike’nin ölümü, sadece bir toplum trajedisi değil, aynı zamanda uzun vadede daha sağlıklı bir toplum oluşturma çabalarının da tetikleyici unsurlarından biri olmalıdır. Toplumun tüm kesimlerine düşen görev, çocukların güvenliği ve mutluluğu için seslerini yükseltmeleri ve adaletin yerini bulmasını sağlamalarıdır.